Ah şiir diline kurban Olduğum şair...eskimeyen prangalar yayılıyor topraklarıma,var mı haberin...yoksa da,haberin olsun...Ayrık otları da büyüyor bu ara...üzgünüm....
Sen bu ses tonuyla tiridine bandımı bile okusan ağlatırsın milleti
Karnında açlığın ağır boşluğu...Ahmet Arif'in ruhu şad olsun
👍👍👍❤️🔥😔🔥❤️👍👍👍
seslendiren Ahmet Arifin kendisi mi ?
Evet kendisi
İki gözümün çiçeği, kocaman yüreğinden öperim...
Kürt ve türk kardeştir diyen zihniyet önce şöyle bir dönün tarihinize bakın biz ne yaptık bu masum halka...
Bana şiiri sevdiren adam çocukluğum, olgunlaşmam, büyümüşlüğüm...
https://youtu.be/fXxrGl0sUMg
https://youtu.be/fXxrGl0sUMg
Seni şair olarak kürt toplumuna veren de kader, alan da kadar. Oy hawar oy bu nasıl kader... Seni sonsuza dek yaşatacağız güzel yürekli insan...
Bu gözler birkere bile faka basmadı
Zamanin en iyi sairlerinden birisi dir gercek leri kaleme almis
Kanal ismi : bir tutam türkü bir tutam şiir https://youtu.be/Z1XF3pOUd-A şiir dostlarına 🌹
Rahmetle anıyoruz seni ey büyük usta.🙏🙏🙏🙏
33 Mazlum kürd katledildi.Çokça yapıldığı gibi.Ölenlere rahmet, katillerine lanet olsun.
Hic kimsenin siyasi anlayışı, dini, dili, giyinişi beni ilgilendirmez. Ben bana kattığı o acı hisse , bana kattığı o yaşanılan buhranlı günlere bakarım. Ayrımcılığa gerek yok . Herkes bir . Kirvelerime selam olsun. Sizleri seviyorum.
Bir kitap ile şair.
Vahit kazak cografyamizin sounlarini yasam bicimini geleneklerimizi yasam tarzimizi kültürümüzü en iyi dile getiren büyük sair rahmet ve saygiyla aniyorum
Vurulmuşum!Düşüm, gecelerden karaBir hayra yoranım çıkmazCanım alırlar ecelsizSığdıramam kitaplaraŞifre buyurmuş bir paşaVurulmuşum hiç sorgusuz, sualsiz...
Elmas cevher mücehver gizli yerde olur herkes bilmez bulmaz elini uzatamaz ,,hak edemez...said nursi
Beyenmiyenler kesin ya cahil yada fasist, ikiside ayni zaten😁
sikeyim söyle şeyler paylaşmayında bizde millete indirmek zorunda kalmayalım
Bingölün saygı değer büyük abimiz nihat karaaslan abimiz bu olayı tüm gerçekliğiyle anlatmış saygılar abime
Askerdeyim ailem ziyarete gelicek dedim kitaplardan getirin canım sıkılıyor anam Ahmet Arif hasretinden prangalar eskittim kitabını getirmiş komutana kitabı onaylatıcam biraz sayfalarına baktı bu kitap edebiyatın mühümmatı sen degişik duygularamı sahipsin dedi kitabı aldı vermedi bana Hasretinden prangalar eskittim
1943 = 33 kurşun2019 = 1,000,000 kurşun
Ev çiya çiyayê Mengenê ye Dema şefeq li Wanê davêje Ev çiya çêlikê Nemrûdê ye Dema şefeq li hember Nemrûdê davêje. Aliyekî te aşîtê digire, asoyê Qefqasê ye Aliyekî te sijde milkê ecem e. Li bilindahiyan bîsmilikên cemedê, Li ser avan kevokên revok, Keriyên xezalan, Û refên kewan… Mêrxasî nayê înkarkirin Ji hezar salan vir de, kurên vê dere Di şerê yeko-yek de têk neçûn Were, em ji ku xeberê bidin Ev ne fefê qulingan e Di asîmanan de koma stêrkan nîn e Dilê bi sî û sê gule Sî û sê kaniyên xwîne Naherike, Bûye gol li vî çiyayî 2Ji bin kaş kêrgûyek rabû Pişt belek, Zik çîl-spî Kêrgûyekî belengaz, ducan û çiyayî Dil di dev de, wisa reben Mirov tînê tobê Tenha, tenha bûn dem Berbangek bê qisûr û tezî-rût bû. Nihêrî; ji sî û sêyan yek Di zik de valahiya giran a birçîbûnê Por û rih bihostek, Di pêsîrê de spî, Nihêrî mêrxasek dest girêdaye Dil dojeh Geh li kêrgûya belengaz Geh li pişt xwe. Filînta wî ya delal hate bîra wî, A ku di bin balîfa wî de xeyidiye, Hat bîra wî caniya ku ji deşta Herranê anîbû Bijû bi morîye hişîn, Enîbeş Sê pehnî spî, Beza wî tolaz, reqsok, Mehîna kumêt û seklawî. Çawa firiyabûn li ber Xozatê! Niha, aha bêçar û girêdayî, Aha, li paş wî lûleyek sar nebûya Dikaribû xwe bisiparta bilindahiyan… Ev çiya, çiyayên bira, qedirzan bûn, Pêşî xwedê, van destan mirov nade fedîkirin, Van destên hoste ku, Ariya cixara pêketî, Zimanê margîskê En ku li ber tavê wekî çetel diçûrise Bi gula yekemîn difirand… Ev çav, tu carî neketin dafikan Van çavên wî yên ku, Qîyameta geliyên li benda aşîtan, Xayîntiya nermok û bi berf A hendefan, Ji berê de dizanibû … Bêçare Ew ê bihata kuştin Ferman hatibû dayin, Êdi bila çavên wî marûmorên kor, Dilê wi, teyrên berata bixwara... 3Hatime kuştin Di dema nimêja sibê de Li gelîyekî xip û xalî yên çiyan Vedizelim Di nava xwînê de û dip û dirêj... Hatime kuştin Xewnen min, ji şevan tarîtir Kesekî ji xêrê re şîrove ki dernakeve Canê min distînin, bê ecel Nikarim di pirtûkan de bi cih bikim Paşakî şîfre daye Hatime kuştin bê dad û bê pirs. Kirîvo, eynî wiha binivise rewşa min Dibê ku wekî qilûlik zanîn Ev ne çiçikên gulî ne Guleyên domdomê ne Ên ku wesle-wesle di devê min da... 4Fermana kuştinê bi cih anîn, Mija hêşin a çiyan Û bayê sibê yê tevlixew Di xwînê da lewitandin. Dû ra li wir tifing daçikandin Hêdî-hêdî li paşilên me Sekirin, Serûbinkirin. Şutika min a sor ji qumaşe kîrmanşah ê, Tizbî û qutiya min girtin û çûn Hemû jî dîyarî bûn ji warên Ecem... Kirîvê hevin , birayên hevin em, em bi xwîne hev ra girêdayîne Bi gund û êl ên himber va Bi sedan sala me qîz danên hev û qîz ji hev girtine, Ciranên hevin em rû bi rû Tev li hev dibin mirîşkên me Ji nezaniyê nîne, Ji xizanîyê Em dilgerm nebûne li pasportê Ewê tewana sebebê qetla me Êdi navê me derdikeve bi keleşiyê, Mişextvanîye, Rêbirîye, Xayîniyê... Kirîvo, eynî wiha binivisîne rewşa min Dibê ku qilûlik werê zanîn Çiçikên gul nînê Gulleyên domdomê ye Ên ku wesle-wesle di devê min da... 5Lêxin lawo, Lêxin , Ez bi hêsanî namirim. Di kuçik da bûyê arî tirafa min, Di hundirê min da gotinên min heye Ji rewşzanan ra. Bavê min çavên xwe dan li ber Rihayê Û sê birayên xwe jî Sê serwiyên nazenîn, Sê perçên çiya ku hîn ji emrê xwe têrnebuyi. Ji bircan, ji qûçan, ji minaran Kirîv, meriv û Zaroyên çîyan Dema ku li hember dorpêçkirina Fransiz şer dikirin. Xalê min ê piçûk Nezif Ku hîn simêla wî nû derketî, Cindî, Sivik Siwarekî baş bû Gotiye lêxin birano Roja namûsê ye Û hespa xwe rakirîye ser piyan. Kirîvo, eynî wiha binivisîne rewşa min Dibê ku qilûlik werê zanîn Çiçikên gul nîn e Gulleyên domdomê ye Ên ku wesle-wesle di devê min da...
Fon müziği nedir bilen var mı
Büyük OZAN.
Dilimin sotiya
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı............. Çaresizdi vurulacaktı...
Ah keşke yaşasaydın yine yazsaydın güzel şiirlerini seni büyle dinler ken uyusaydım ❤❤❤❤
öyle yudumlarken ne güzel gidiyor bir bilsen diycem demiyorum zaten biliyorsun :)
SENE 1943 AYLARDAN TEMMUZ DU :(( 33 KÖYLÜYÜ KURSUNA DİZEN ZİHNİYET...
KARACA SÜRÜSÜ ___
İnsa dinlerken bu şiiri kaybolup gidiyor tarihin derinliklerine 😔
Adamlıkda nirvanaya ulaşmışsın duyguların tercümanlığının hayatn bulmuş halisin Heykelini dikmeye beton yetmez ...
Eğer şiir bir sektörse baron sensin Ahmed ustammmmm
Rivayet sanırlar
İsmi vanda bir alaya verildi o soysuz muğlalı nın
Ahmet Sümer kaldırıldı o isim
Ve ben ölmeden önce o kadar bahtiyarım ki kasıklarından nasibimi aldığım ilk gün kadar meraklıyım heyecanlıyım hemde hiç birşeye değiştirmek istemediğim değiştiremeyeceğim gözlerin kadar anlamlı o kadar cesur bakışı bile vazgeçmem için yetmiyor :)
Afedersiniz ben essegim dese küfür etse adamın sesi beni cazbediyor etkiliyor abi yani ne yapayım kulağa maşallah çok hoş geliyor
Umarım burda bir gün buluşuruz sevgilim diyeceğim fakat sen şiir sevmezsin.
Bende çok bekledim ama yok yok o gelemeyecek
Vurun ha vurun ben kolay ölmem,bu ölü bir gün kalkacak !
pasaporta ısınmamıştır içimiz....
6.30 dan sonraki müziği bilen var mı
Mamoş galiba
selam olsun sana .......ahmed arif
unutamıyor insan..
Bu dağ Mengene dağıdır Tanyeri atanda Van'da Bu dağ Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karşı Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur Bir yanın seccade Acem mülküdür Doruklarda buzulların salkımı Firari guvercinler su başlarında Ve karaca sürüsü, Keklik takımı... Yiğitlik inkar gelinmez Tek'e - tek döğüşte yenilmediler Bin yıllardan bu yan, bura uşağı Gel haberi nerden verek Turna sürüsü değil bu Gökte yıldız burcu değil Otuzüç kurşunlu yürek Otuzuç kan pınarı Akmaz, Göl olmuş bu dağda... 2. Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı Sırtı alaçakır Karnı sütbeyaz Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı Yüreği ağzında öyle zavallı Tövbeye getirir insanı Tenhaydı, tenhaydı vakitler Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı Baktı otuzüçten biri Karnında açlığın ağır boşluğu Saç, sakal bir karış Yakasında bit, Baktı kolları vurulu, Cehennem yürekli bir yiğit, Bir garip tavşana, Bir gerilere. Düştü nazlı filintası aklına, Yastığı altında küsmüş, Düştü, Harran ovasından getirdiği tay Perçemi mavi boncuklu, Alnında akıtma Üç topuğu ak, Eşkini hovarda, kıvrak, Doru, seglavi kısrağı. Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde! Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı, Böyle arkasında bir soğuk namlu Bulunmayaydı, Sığınabilirdi yüceltilere... Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir, Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı, Yanan cıgaranın külünü, Güneşlerde çatal kıvılcımlanan Engereğin dilini, İlk atımda uçuran Usta elleri... Bu gözler, bir kere bile faka basmadı Çığ bekleyen boğazların kıyametini Karlı, yumuşacık hıyanetini Uçurumların, Önceden bilen gözleri... Çaresiz Vurulacaktı, Buyruk kesindi, Gayrı gözlerini kör sürüngenler Yüreğini leş kuşları yesindi... 3. Vurulmuşum Dağların kuytuluk bir boğazında Vakitlerden bir sabah namazında Yatarım Kanlı, upuzun... Vurulmuşum Düşüm, gecelerden kara Bir hayra yoranım çıkmaz Canım alırlar ecelsiz Sığdıramam kitaplara Şifre buyurmuş bir paşa Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... 4. Ölüm buyruğunu uyguladılar, Mavi dağ dumanını ve uyur-uyanık seher yelini Kanlara buladılar. Sonra oracıkta tüfek çattılar Koynumuzu usul-usul yoklayıp Aradılar. Didik-didik ettiler Kirmanşah dokuması al kuşağımı Tespihimi, tabakamı alıp gittiler Hepsi de armağandı Acemelinden... Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız Karşıyaka köyleri, obalarıyla Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu, Komşuyuz yaka yakaya Birbirine karışır tavuklarımız Bilmezlikten değil, Fıkaralıktan Pasaporta ısınmamış içimiz Budur katlimize sebep suçumuz, Gayrı eşkiyaya çıkar adımız Kaçakçıya Soyguncuya Hayına... Kirvem hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... 5. Vurun ulan, Vurun, Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm, Karnımda sözüm var Haldan bilene. Babam gözlerini verdi Urfa önünde Üç de kardaşını Üç nazlı selvi, Ömrüne doymamış üç dağ parçası. Burçlardan, tepelerden, minarelerden Kirve, hısım, dağların çocukları Fransız Kuşatmasına karşı koyanda Bıyıkları yeni terlemiş daha Benim küçük dayım Nazif Yakışıklı, Hafif, İyi süvari Vurun kardaş demiş Namus günüdür Ve şaha kaldırmış atını. Kirvem hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki...
Ölen benim halkım 33 insan 33 tavuk değil. Sen halkını sahipsiz bırakırmısın koca yürekli şair.
Sazı kim çalıyor?
5 PARA ETMEZ POPÇULARI MİLYONLAR DİNLER BU ŞİİR KAÇ KİŞİ İZLEMİŞ İŞTE CAHİLLİK BURADA..BU TOPLUM ADAM OLMAZ MALESEF..SÖYLENECEK ÇOK SÖZ VARDA ŞUANDA GEREKSİZ O CAHİLLERE..HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİK AHMED ARİF..NUR İÇİNDE YAT MEKANIN CENNET OLSUN..
Ben kolay ölmem. Ocak da küllenmiş közüm..
Bilmezlikten deyil fukaralık tandır...
argın şair EMİN KILIÇ ŞAFAK SÖKÜYOR ABONE OLMAYI UNUTMAYINIZ
O bir siverekli.
Oy havar oyyy... Ahmedo.
gençliğimize ilk adımı iyi ki senin gibi bir şairle attık mekanın cennet olsun
Sebep-i Şîir:http://www.barikat-lar.de/barikat/22/muglali.htm33 KURŞUN VE KÜRTLERMayıs ayının ilk günlerinde gazetelerin göze batmayan köşelerinde kısa, ancak anlamı oldukça büyük ve önemli bir haber vardı. Apoletli bir haydutun, katliamcı bir caninin ismi TC Ordusunun Van’ın Özalp İlçesi’ndeki jandarma sınır taburu kışlasına verilmişti. Kışlalara generallerin isimlerinin verilmesi haber olur mu? Olursa ve bu general onlarca Kürt köylüsünü Van’ın Özalp İlçesi’nde sınırda kurşuna dizdirerek katliam yapmış ve önce idama sonra indirimle yirmi yıl hapse çarptırılmış bir general ise, bu olağan bir durum mudur ve böyle basitçe küçük bir haber olarak ele alınabilir mi, yoksa TC’nin siyasal iradesinin çekirdeği olan ordunun Kürt halkına bakışının, insan yaşamına verdiği değerin en net ifadesi midir? Mustafa Muğlalı’dan bahsediyoruz; TC Ordusunun bir generali, Kürt düşmanı bir faşist, katliamcılığı TC mahkemeleri tarafından bile kabul edilmek zorunda kalınmış bir câni, bir halk düşmanı... 33 kurşundan sözediyoruz; içlerinde çocuklarında bulunduğu yoksul 33 Kürt köylüsünden; yargılanmadan, soruşturulmadan, salt Kürt köylülerine gözdağı vermek için Ankara’da Genelkurmay tarafından görevlendirilen bir generalin ve subayların emriyle kurşuna dizilen 33 candan (32’si can verdi) sözediyoruz. Ahmed Arif’in tarihe, belleklerimize kazıdığı 33 kurşun destanından sözediyoruz.33 Kurşun; Katliamcı Geleneğe Bir Halka DahaPeki NEYDİ #33Kurşun OLAYI?30 Temmuz 1943 günü akşamüstü, Van’ın Özalp ilçesinde 33 Kürt köylüsü, gözaltında tutuldukları sınır karakolundan alındılar ve içlerinden 32’si kırsal bölgede kurşuna dizilerek öldürüldü. Katliamdan kurtulan tek kişi, bir taşın arkasına gizlenmiş ve cinayetleri başından sonuna kadar izlemişti. Aslında köylüler olaydan birkaç gün önce gözaltına alınmışlardır ve suçları sınırı izinsiz geçerek hayvan ticareti yapmaktır. Daha sonradan TBMM Soruşturma Komisyonu’nun saptadığına göre aslında kaçakçılıktan hisse alan bir devlet çetesi başından beri vardır. [....’Anlaşıldığına göre’ deniliyor raporda, ‘İranlı çapulculara misilleme yapmak için sorumluluğu olmayan çeteler kurmak fikri’ şu üç kişinin kafasından çıkmış bulunmaktadır: Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel, Özalp Jandarma Kumandanı Yüzbaşı Vasfi Bayraktar ve Hudut Tabur Kumandanı Binbaşı Şükrü Tüter. Bu üç resmi memur söz ve fiil birliği halinde çeteyi kullanmakta ve İran hudutları içerisine sokarak hayvan talan ettirmektedirler.]Bu talan operasyonlarından birinde askerler İran sınırından içeri girip Mehmedi Mısto isimli aşiret reisinin hayvanlarını gaspettiklerinde, Mısto, önce güzellikle hayvanlarını geri ister. Aldığı yanıt: “Gelir karını da alırız” olur. Bu kez harekete geçen Mısto, sınırdan içeri girer ve hayvanlarını geri alır. Böylece aslında o gün katliam kararı alınmıştır bile. Önce olay, “Rus askerleri sınırı geçti” diye sağa sola abartılarak bildirilir. Sonra operasyon başlar ve Mısto ile birlikte 40 köylü gözaltına alınır. Ancak Özalp Sulh Mahkemesi sanıkları suçlu bulmaz ve serbest bırakır. Ancak iş bu kadarla kalmaz, artık olaya III. Ordu Müfettişi Mustafa Muğlalı da karışmıştır. Muğlalı, 24 Temmuz günü Van’a ulaşır ve daha orada generallerle yaptıkları toplantıda bu köylülerin yeniden gözaltına alınıp öldürülmeleri kararı alınır. 25 Temmuz 1943’de biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, biri kıtasından izinli gelmiş muvazzaf çavuş ve biri de hava değişimli er olmak üzere toplam 33 Kürt yakalanıp Özalp İlçesi’nde polis karakoluna konulur. Bu arada, İçişleri Bakanlığı müfettişi Avni Doğan, bu kadar açık bir cinayet kararından biraz rahatsız olur ve M.Muğlalı ile görüşmek ister. Ancak general bey bu talepleri reddeder. Daha doğrusu yine komisyon raporuna göre, Muğlalı, ‘“- Memleketin çıkarı için babamı bile asarım, Avni Doğan bu işe karışmasın, onu kırbaçlarım’’ gibi bir yanıt verir. Özalp İlçesi’nde yanındakileri dairede bırakıp tutukluları görmeye giden Avni Doğan’dan gözaltındaki köylüler yardım istediklerinde, Şükrü Tüter, “- Efendim, bunlar casusturlar, ordunun konumunu düşmana bildiriyorlar, Harp Divanına verileceklerdir’’ diye müdahale eder. Bu cevap karşısında müfettiş işin büyüdüğünü anlar ve geri çekilir. Artık karar kesindir. Ertesi gün, Mustafa Muğlalı Özalp İlçesi’nden ayrılır ve geride bir yazılı emir bırakır. Emir aynen şöyledir: “Van Mıntıka Komutanlığına,1. Özalp mıntıkasındaki teftişlerimde Özalp hudut mıntıkasını çok iyi tanıyan ve sık sık memleketimiz içlerinde çapulculuk yapan aşiretler hakkında çok iyi bilgi sahibi oldukları anlaşılan ilişik listede isimleri yazılı kişilerin çeşitli gruplar halinde, subay ve erlerin beraberliğinde hudut mıntıkasına götürülerek kendilerinden esaslı bilgi alınmasını ve İran hududunun gizli ve çapulcuların görünmeden gelmesine elverişli yol ve patikaların öğrenilmesini çok faydalı buluyorum. 2. Bu adamların her ne kadar görevi yerine getireceklerine söz vermelerine rağmen sözlerinden dönmeleri ve fırsat bulurlarsa kaçmaları her an olanaklı bulunduğundan müfrezelerin çok uyanık bulunmaları gereğinin müfreze komutanlığına bildirilmesini, şayet bu hâle cüret edenler ve erlerin silahlarını almak amacıyla üzerlerine saldıranlar bulunduğu taktirde derhal silah kullanılmasının hiçbir zaman unutulmamasını önemle rica ederim.”Bu, kesin bir öldürme emridir. Gerçekten de 33 Kürt köylüsü karakoldan alınıp Çilli Gediği denilen bölgeye getirildiklerinde karar uygulanır ve biri dışında tümü kurşuna dizilir. Daha sonra da kaçarken vuruldukları yolunda tutanak düzenlenir. Orgeneral Mustafa Muğlalı ise Genelkurmay Başkanlığı’na raporunu şöyle yazmaktadır: “Özalp mıntıkasındaki teftişimde, Özalp mıntıkasını çok iyi tanıyan ve İran topraklarında akrabaları olup sık sık memleketimiz içinde çapulculuk yapan aşiretler hakkında çok iyi bilgi sahibi oldukları anlaşılan kişilerin çeşitli gruplar halinde hudut mıntıkasına götürülerek esaslı bilgi alınması ve İran hududunun gizli ve çapulcuların görünmeden hududumuza girmelerine elverişli yolların öğrenilmesini ve bu mıntıkada öteden beri meydana gelen çapulculuk olaylarının önlenmesi bakımından çok faydalı buldum. Emir üzerine subay komutasında çeşitli gruplar halinde hudut mıntıkasına sevkedilen 32 kişi Çilli Gediği mıntıkasına götürülmekteyken hududumuz dışında gruplar üzerine ani olarak açılan ateşle beraber bir kısmı korunmalarına memur edilen süvarilerin hayvanlarını almaya ve diğer bir kısmı da hududu geçerek kaçmaya teşebbüs etmişlerse de derhal silah kullanmak zorunda olan muhafızlarla, hududun dışından açılan ateş arasında kalan ve kısmen hududun dışına çıkmayı başaran kişilerin çarpışma sonucunda firarlarına meydan verilmeden tamamen imha edildiklerinin tahmin edildiği; çarpışma gruplarının birine komuta eden subayın elinden yaralandığını ve grupların görevlerini çok iyi bir surette yaptıklarını Van Mıntıka Komutanlığı’nın bilgilerine atfen arz ederim.”Oysa, TBMM Komisyonunun raporunda olay şöyle özetlenir: “30 Temmuz 1943 Cuma günü sabahleyin nezarette bulunan 30 sivil ve iki asker dışarı çıkarılmış elleri arkalarına ve kişiler birbirlerine iplerle bağlanmak suretiyle adı geçen iki teğmenin komutasındaki takımın önüne; katılarak Çilli Gediği yönünde sevkedilmişlerdir. Bu sırada zaten öldürüleceklerini bilen elleri bağlanan mağdurların yalvarıp yakarmaları, feryadı figanları çok yürekler acısı bir sahnedir. Kafile Çilli Gediğine geldiğinde ikiye ayrılmış, işaret mangasının havaya ateş etmesi üzerine, iki teğmen emirlerindeki mangalara ateş emrini vermişler erler piyade tüfekleri ve hafif makinalı tüfeklerle 32 masum vatandaşı yaylım ateşi altına alarak katletmişlerdir. Bundan sonra yine Şükrü Tüter’in evvelce verdiği sözlü emir gereğince mağdurların üzerleri aranıp para ve saatleri gaspedilip kişilere dağıtılmıştır.”Daha sonradan; o süreçte ordunun oligarşi içindeki yeri ve konumunun, bugünkü düzeyinden oldukça uzakta olmasının da etkisiyle, biraz da Demokrat Parti’nin popülist politikaları sonucu başlatılan yargılamalarda, 1950’lerin başında Mustafa Muğlalı idam cezasına çarptırıldı ve bu ceza 20 yıl hapse çevrildi. 1951 yılında cezası infaz edilirken kalp krizi geçiren general Muğlalı cezaevinde öldü. Böylece sömürgeciliğin tarihindeki en kanlı olaylardan birinin üstü de kapanmış oldu.http://www.barikat-lar.de/barikat/22/muglali.htm•#MustafaMuğlalı Oligarşinin Defolu Demokrasi Oyununun ve Kürtlere Bakışının Özetidir1943 #TEKPARTİDEMOKRASİSİZLİĞİ#33KURŞUNVAKASI#33KURŞUN1943mustafamuğlalı•
Siktir git bunun yeri burası mı
Hülya Erdoğan tc ordusu ananı yedi ceddini siksin
Mustafa Muğlalı Oligarşinin Defolu Demokrasi Oyununun ve Kürtlere Bakışının ÖzetidirKatliamcı bir generalin isminin katliam yaptığı yerdeki askeri kışlaya verilmesi nasıl yorumlanabilir? Aslında Ermeni tehcirinin ve katliamının baş aktörleri ve Hitler’in feyz aldığını söylediği, yüzbinlerce Anadolu gencinin sömürgeci savaşlarda yokolup gitmesine imza atmış İttihatçı Talat Paşa’ların, Enver ve Cemal Paşa’ların isimlerini caddelere, sokaklara verenlerin, Mustafa Muğlalı’nın ismini kışlaya vermesi çok da garip bir durum değil. Ancak, M. Muğlalı yine de daha özel bir yerde duruyor. Sözkonusu olan herhangi bir generale ilişkin herhangi bir iddia değildir. TC Mahkemeleri tarafından katliamcı olduğu kabul edilmiş ve ceza verilmek zorunda kalınmış bir cani sözkonusudur. Böyle bir caninin ismi askeri kışlaya verilmesi, üstelikte katliamı gerçekleştirdiği yerdeki bir kışlaya verilmesi çok açık ve net bir mesaj içermektedir.(1) Bu bir meydan okumadır; TC ordusu, bu durum karşısında sessiz kalan, en ufak bir menmuniyetsizlik belirtisi göstermeyen siyasetçiler, gazeteciler vb. kısacası tüm oligarşi cephesi açık biçimde canileri, katliamcıları bağırlarına bastıklarını, katliamcıları ve katliamcılarda cisimleşen politika tarzını asla dışlamadıklarını, tersine kendi öz parçaları, öz siyaset tarzları olduğunu apaçık ilan ediyorlar.(2) Kendi yasalarınca mahkum edilmiş katliamcı canilere bu denli açıktan sahipleniş ilk kez gerçekleşmektedir.(3) Çok açık, çok simgesel ve oldukça siyasal bir mesaj var orta yerde. Kürtlere ve demokratikleşiyoruz diyen alıklara açık biçimde M. Muğlalı ve 33 kurşun yanı başınızda deniyor. Hiç kimse atılan kof ve defolu demokratikleşme oyununda fazla heveslenmesin, sevinmesin, herkes durması gereken yeri bilsin deniyor. “Sınır çizgileri” sadece Van’ın Özalp’inde değil, tüm coğrafyamızda Mustafa Muğlalı ile net biçimde çiziliyor. Kürtler ve demokratik haklar karşısında hangi kökten gelindiği ve neye bağlı olunduğu, Avrupa Birliği yoluyla demokrasi bekleyen zavallı burjuva liberallere, reformist liberal solculara ve daha da ötesi toplumun tümüne açık biçimde gösteriliyor. Generaller kimin izinde yürüdüklerini açıkça ortaya koyuyorlar. Onlar katliamcı cani Mustafa Muğlalı ile gurur duyuyor. TC ordusu katliamcılarına “şan ve şeref” veriyor. Elbette bu yakışıyor onlara. Mustafa Muğlalı’dan 12 Mart ve 12 Eylül paşalarına, onlardan Veli Küçük’lere akan bir katliam geleneği, Mustafa Muğlalı Kışlası ile kendisini hiç sakınmasız ortaya koyuyor. Bir yanda AB paketleri, diğer yanda kendi yasalarına, mahkeme kararlarına karşın yüceltilen M. Muğlalı; isteyene havuç (üstelik gerçek havuçda değil, plastik süs havuç), razı olmayana sopa (hemde en caniyene, en keyfi türden sopa)... TC oligarşisinin Kürt ulusal sorununa ve burjuva demokratikleşmesine bakışının özeti budur. Niyetler ve yapılanlar en yalın ve en anlaşılır biçimde ortaya konmaktadır.Devrimci sosyalistler bu gerçekliği açık biçimde görüyor. Faşizmin 1980’ler sonrasında gizli ve açık görünümlerinin içiçe birbirine eklemlenerek uygulanmaya çalışılmasının, diğer adlandırmayla düşük yoğunluklu demokrasi ve çatışma konsepti içinde yeniden biçimlendirilişinin günümüzde vardığı son simgesel noktadır M. Muğlalı kışlası.. Kendini değişen koşullara uygun olarak yenileyen faşizmin ortaya saçtığı fotograf kareleridir yaşadıklarımız. Bir yanda en ufak hak arama gösterisine en barbarca saldırılar ve işkenceler, Kürtlerin hiçbir demokratik taleplerinin kabul edilmemesi, tüm katliamcıların ellerini kollarını sallayarak dolaşması, bir dönemin canilerinin temize çıkarılması, Mustafa Muğlalıların, Veli Küçüklerin “onur”landırılması var... Diğer yanda ise AB paketleri, sahte demokratikleşme söylemleri ve bunların demokratikleşme olarak gösterilmeye çalışılması...Adalet ve Özgürlük Devrimle GelecekM. Muğlalı sopasını sallayanların ABD desteğiyle ve AB paketleriyle demokrasi getireceğini sananlar Irak’ta Ebu Garib’de yaşananlara iyi bakmalıdırlar. Irak’ta da Mustafa Muğlalı’nın İngiliz ve ABD’li fotokopileri işbaşında... Ya da Afganistan’a bakın; orada ABD’lisi, AB’lisi tümü birden her gün vahşet tabloları yaratıyorlar.Sömürge ve yeni-sömürgeler dünyasında yaşıyoruz. Bizim gibi coğrafyalarda M. Muğlalıların sopası, yada demokratikleşme safsatalarının ömrü asla uzun olamaz. M. Muğlalı canisinin kendisi ne kadar Kürtlerin haklı taleplerini engelleyebildi ki, onun katliamcı adından ne umar bekliyorlar?Çok açık ve kesin biçimde diyebiliriz; Kürtler kendi ulusal demokratik talepleri temelinde ve devrimci sosyalist güçleriyle yeniden gündemleşeceklerdir. Ulusal demokratik kurtuluş ve sosyalizm talebinin yeniden büyük atılımlarla yükseleceği kesindir. Kürtlerin sahip olduğu büyük devrimci potansiyel ne M. Muğlalıların sopası ile ne de umutlarını AB’ye bağlamış Demokratik Cumhuriyet hayalleri içinde boğulamayacaktır. Hiç kuşkusuz M. Muğlalı sopası sadece Kürtlere değil, bu coğrafyanın haklarını arayan tüm emekçi insanlarına sallanmaktadır. Edirne’de “İş istiyoruz” diye bağıran iki gence “al sana iş” diyerek sopalarla saldıran polislerin akibetini hiç düşündünüz mü? Elbette ceza almalarını beklemiyorsunuz, muhtemelen terfi alacaklar. Çünkü M. Muğlalı ruhu sistemin bekçilerinin tümünde en diri yanı oluşturur. Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Boşnakların, Gürcülerin, Lazların, Arnavutların, Çerkezlerin, Rumların, Yahudilerin, Romanların, Ermenilerin, Süryanilerin; coğrafyamızın tüm emekçi insanlarının talepleri çok açık; insanca bir yaşam için gerekli ekonomik koşullar, tüm ulusların tam hak eşitliği temelinde kardeşçe yaşayabilmelerinin koşullarının yaratılması, tüm demokratik hak ve özgürlüklerin eksiksiz varolması, emperyalist güçlerle tüm bağımlılık ilişkilerinin sona erdirilmesi, başta ABD emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalistlerin ve siyonistlerin bölgemizden defolup gitmesi, tüm hortumcuların, tekelcilerin cezalandırılması, halka zulüm uygulayan tüm unsurların tasfiyesi...Bu talepler haklı ve meşrudur. Bu talepler insanca yaşam, eşitlik, özgürlük, dayanışma ve adalet talepleridir. Bu talepler karşılığını ancak devrimle bulabilir. Bu talepler kesintisiz olarak sosyalizme ilerleyen Demokratik Halk Devrimi talepleridir.#MustafaMuğlalı sopasını sallayanlar bu talepleri hiçbir düzeyde sağlayamazlar. Bu taleplerin temsilcisi Devrimci Sosyalizmdir. Emekçi halklarımız devrimci sosyalizm bayrağı altında devrim için devrimci savaşla M. Muğlalı’nın tüm silik kopyalarından hesap soracaktır. Adalet, özgürlük ve insanca yaşam idealleri devrim ve devrimci savaşla er ya da geç ama mutlaka zafere ulaşacaktır.DİPNOTLAR(1) Mustafa Muğlalı öylesine değerli ki, ismi kışlaya verilmekle kalınmıyor. Harp Akademileri binasının bahçesinde kaç tane generalin büstü dikilmiş bilinmez.. Herhalde tümünün değil. Fakat gidin M. Muğlalı’nın birkaç yıl önce dikilmiş büstü var. Bu zatın tek özelliği ise tescilli katliamcı olması, yoksul Kürt köylülerini katletmesi..(2) Şehit düşmüş devrimcilere ilişkin yazılan anma yazılarına suç fiilini övmekten alelacele dava açan savcıların M. Muğlalı gibi bir caninin ismini kışlaya veren G. Kurmay hakkında ne yaptığını elbette ki sormaya gerek yok; HİÇBİR ŞEY. Çünkü onlarda mekanizmanın bir parçası...(3) Mustafa Muğlalı canisinin TC ordusu tarafından yeniden sahiplenilişi süreci aslında daha gerilere uzanıyor. Kürt ulusal hareketinin yükselişe geçtiği 1980’li yılların sonlarına doğru 1987’de Genelkurmay başkanlığı Mustafa Muğlalı’nın itibarını iade ediyor ve 1988’de mezarını Edirnekapı’daki şehitlikten Ankara’daki Devlet Kabristanı’na naklediyor. 1997’de ise Mustafa Muğlalı’nın büstü Harp Akademilerine dikiliyor. Katilamcı cani M. Muğlalı’nın PKK’nin yükseliş döneminde yeniden hatırlanması ve itibarlı adam olması anlamlıdır. Mustafa Muğlalı’ya niçin itibarı iade edilir? Elbette ki yeni M. Muğlalı’lar yaratmak, yeni katliamcı adaylarına önünüz açık demek için... Nihayetinde Mustafa Muğlalı’nın yolundan yürüyen yeni katliamcı geldi; Susurluk lağımları patladı...Nevval Deniz Polat http://www.barikat-lar.de/barikat/22/muglali.htm•#MustafaMuğlalı Oligarşinin Defolu Demokrasi Oyununun ve Kürtlere Bakışının Özetidir1943 #TEKPARTİDEMOKRASİSİZLİĞİ#33KURŞUNVAKASI#33KURŞUN1943mustafamuğlalı•
33 Kurşun ve Kürtler(önce ağıdı)•OTUZÜÇ KURŞUN1.Bu dağ Mengene dağıdırTanyeri atanda Van’da Bu dağ Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karşı Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur Bir yanın seccade Acem mülküdür Doruklarda buzulların salkımıFirari guvercinler su başlarında Ve karaca sürüsü, Keklik takımı...Yiğitlik inkar gelinmez Tek’e - tek döğüşte yenilmediler Bin yıllardan bu yan, bura uşağıGel haberi nerden verek Turna sürüsü değil bu Gökte yıldız burcu değil Otuzüç kurşunlu yürek Otuzuç kan pınarı Akmaz, Göl olmuş bu dağda...2. Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı Sırtı alacakır Karnı sütbeyazGarip, ikicanlı, bir dağ tavşanı Yüreği ağzında öyle zavallı Tövbeye getirir insanı Tenhaydı, tenhaydı vakitler Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktıBaktı otuzüçten biri Karnında açlığın ağır boşluğu Saç, sakal bir karış Yakasında bit, Baktı kolları vurulu, Cehennem yürekli bir yiğit, Bir garip tavşana, Bir gerilere.Düştü nazlı filintası aklına, Yastığı altında küsmüş, Düştü, Harran ovasından getirdiği tay Perçemi mavi boncuklu, Alnında akıtma Üç topuğu ak, Eşkini hovarda, kıvrak, Doru, seglavi kısrağı. Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı, Böyle arkasında bir soğuk namlu Bulunmayaydı, Sığınabilirdi yuceltilere... Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir, Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı, Yanan cıgaranın külünü, Güneşlerde çatal kıvılcımlanan Engereğin dilini, İlk atımda uçuran Usta elleri...Bu gözler, bir kere bile faka basmadı Çığ bekleyen boğazların kıyametini Karlı, yumuşacık hıyanetini Uçurumların, Önceden bilen gözleri... ÇaresizVurulacaktı,Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı, Böyle arkasında bir soğuk namlu Bulunmayaydı, Sığınabilirdi yüceltilere... Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir, Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı, Yanan cıgaranın külünü, Güneşlerde çatal kıvılcımlanan Engereğin dilini, İlk atımda uçuran Usta elleri...Bu gözler, bir kere bile faka basmadı Çığ bekleyen boğazların kıyametini Karlı, yumuşacık hıyanetini Uçurumların, Önceden bilen gözleri... ÇaresizVurulacaktı, Buyruk kesindi, Gayrı gözlerini kör sürüngenler Yüreğini leş kuşları yesindi...3.Vurulmuşum Dağların kuytuluk bir boğazında Vakitlerden bir sabah namazında Yatarım Kanlı, upuzun...Vurulmuşum Düşüm, gecelerden kara Bir hayra yoranım çıkmaz Canım alırlar ecelsiz Sığdıramam kitaplara Şifre buyurmuş bir paşa Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısızKirvem, hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki...4.Ölüm buyruğunu uyguladılar, Mavi dağ dumanını ve uyur-uyanık seher yelini Kanlara buladılar. Sonra oracıkta tüfek çattılar Koynumuzu usul-usul yoklayıp Aradılar. Didik-didik ettiler Kirmanşah dokuması al kuşağımı Tespihimi, tabakamı alıp gittiler Hepsi de armağandı Acemelinden...Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız Karşıyaka köyleri, obalarıyla Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu, Komşuyuz yaka yakaya Birbirine karışır tavuklarımız Bilmezlikten değil, Fıkaralıktan Pasaporta ısınmamış içimiz Budur katlimize sebep suçumuz, Gayrı eşkiyaya çıkar adımız Kaçakçıya Soyguncuya Hayına...Kirvem hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... 5. Vurun ulan, Vurun, Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm, Karnımda sözüm var Haldan bilene. Babam gözlerini verdi Urfa önünde Üç de kardaşını Üç nazlı selvi, Ömrüne doymamış üç dağ parçası. Burçlardan, tepelerden, minarelerden Kirve, hısım, dağların çocukları Fransız Kuşatmasına karşı koyandaBıyıkları yeni terlemiş daha Benim küçük dayım Nazif Yakışıklı, Hafif, İyi süvari Vurun kardaş demişNamus günüdür Ve şaha kaldırmış atını.Kirvem hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... (Ahmet Arif)Bknz.:33 Kurşun ve KürtlerAhmet Arif’in sesiyleFon müziği / #SÜRGÜNhttps://youtu.be/6DaNaEh7-Pg—•_•_•_•—
#MustafaMuğlalı Oligarşinin Defolu Demokrasi Oyununun ve Kürtlere Bakışının Özetidir1943 #TEKPARTİDEMOKRASİSİZLİĞİ#33KURŞUNVAKASI#33KURŞUN1943mustafamuğlalı•http://www.barikat-lar.de/barikat/22/muglali.htm•
http://www.barikat-lar.de/barikat/22/muglali.htm•#MustafaMuğlalı Oligarşinin Defolu Demokrasi Oyununun ve Kürtlere Bakışının Özetidir1943 #TEKPARTİDEMOKRASİSİZLİĞİ#33KURŞUNVAKASI#33KURŞUN1943mustafamuğlalı•
Tarihi tek taraflı okuyarak samimi bir yorumda bulunamazsınız şanlı bir paşayı tek bir şiirle yorumlayarak yargılamak bize yakışmaz
“Vurun kardaş demiş, namus günüdür”
🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏🙏💕💞❣
6. dakikadan sonraki müziğin girişi eşikiya dünyaya hükümdar olmaz
Gayrı eşkıyaya çıkar adımızKaçakçıya, soyguncuya, hayına...
33 kurşun torunuyum ve bunu yeni görüyorum maalesef... allah kabul etmez inş katliamı
“Orhan Veli de benim şiirimi bilirdi. Büyük hayranlıkla, büyük saygıyla karşılardı. Cahit Sıtkı da öyle… Hüngür hüngür ağlardı. Kaç kere okutmuştur bana “Otuzüç Kurşun”u, “Karanfil Sokağı”nı… Her seferinde Cahit abi ağlardıAHMED ARİF
Şiire konu olan hikaye: Hayvan kaçakçılığı gerekçesi ile Bir köyden olan akraba 32 kişi, 28 Temmuz 1947 yılında,Cuma namazını kıldıktan sonra sorgusuz sualsiz katledildiler. Son dilekleri Cuma namazını kılmak olmuş :(Bıyıkları yeni terlemiş delikanlılar,Askerden izin alıp gelmiş, nişanlı bir genç;Yeni evlenmiş karısı hamile bir yeni evli adam,Çocukları olan aile babaları,Ölümü bekleyen bir dede,Sevdalılar, umut edenler, gözleri parıl parıl parlayan gençler.. Katledildiler, Seyfo Deresi'nin bağrından. Ondan sonra Seyfo Deresi'ni bir daha kimse görmedi, bu dere tanıklık etmişti 33 kurşunla ölen insanlara...Dersim den, zilan dan, Sason dan beriO kimsesizliğimiz bizimle...yoksulluğumuz; Teybet ananın çürüyen cesedini yoldan kaldırmaya bile aciz, Biz buyuz işte, boynunda hep bir eğrilikle...!https://plus.google.com/110125941729473391057
Katiller yargılanır. katliamın başında ki isim Orgeneral Muğlalı 2 Mart 1950'de idama mahkûm edilir. Yaşı dikkate alınarak 20 yıl hapse mahkum edilir. Gatadan aldıgı uyduruk bir hastalık raporuyla hapisten çıkartılır. Ama ne yaparsanız yapın, bir Ahmed Arif çıkar, katledilen masumların hikâyesini bir anıt gibi vicdanlara dikmekle kalmaz... Şiirini, o katliamı yapanlar ile katilleri koruyanların yakasına, zaman durmadıkça zaman aşımına uğramayacak bir hüküm gibi asar.
Bu dağlar kardeşş dağlarr✌
Sözün bitiyerdeyiz
adam deli ya
Kürdün acisi kaleme dokulmus 33 gule buda kaderimiz bize olumu reva goren allah belalarini versin
Nasıl kıydınız 33 cana allahınızdan bulun 😢
bu ülkenin kimlere yediğini siz bilmiyorsunuz arkadaşlar eko can dedim kardaş
nasıl bir güzel duygu, nasıl asil. derinden etkiledi beni.
Cio nun vuruldugunda ki müzik mi olacak acaba
Lan hadi siktir serseri cio mio ne diyon salak herif bu şiir öldürülen 33 kişi icin yazılmış ne zulümler ne açıklar görmüş bu ülke ne yiğitleri öldürmüşler gencecik yaşında o gelmiş diyo cio cio siksin seni
Kirvem hallarını aynı böyle yaz...
Ahmed arif’ bu şiiri yazdıktan sonra tutuklanır, ve sorguda işkence görür oku derler okumaz.Dayak yer okumaz, en sonunda baygın bir şekilde bir kuytuya atılır uyandığında köpekler koklar Ahmed Arif’i olayı anlatırken “bir an yiyicekler diye ödüm koptu” der bunları bir şaire yaşatan herkese lanet olsun. (Van’da öldürülen 33 kişi için yazmıştır.)
Mehmet Kymk 32 kisi vefat etmistir hatta sair bunu siirde dile getirir ( 1 kursunu tahlil ederken)
Ahmet ALTUNPAK Bildiğim kadarıyla 34 kişi kurşuna dizilmiş Van’ın Özalp ilçesinde, ama şerefsizbaşı komutan gidip anlatsın diye yaralı bıraktığı birini salıvermiştir.
Allah rahmet eylesin. Böyle insanlarımıza kıyanlara yazıklar olsun.
Hapishanelerde senin şiirlerinle çok ceza tòrpüledim büyük usta
Peeehhh
Dostuna yarasini gosterir gibi bu nsil bir soz yarabi
Vurun ulan vurun ben kolay ölmem
Ah ahmet baba. Artık yazıcak birşey kalmadı. İyiki sen varsın yoksa kimi dinliyicez
Insanligin kurtulus u icin yasasin sosyalizm
Insan nin zulmune dayanmaz yurek Oy kirvem hallarimi boyle yaz
Mazlumlar in ahi cihani yakar
selam olsun sana .......ahmet arif
1943-1993 50. yılında 33 e karşı 33 can 33 gencecik asker teslim edildi katledilmeyi haketmediklerini mazlum olduklarını iddia edenlerin ellerine katledildiler
Beni benden aldin kirvem kadife sesin agliyorm butun mazlumlar icin
Eli kolu bagli olana nasil kiyarsin hangi kitapta yazar zalim
Heryer kerbala heryer yangin yeri cigerlerimiz daglandi kirvem
Iste bu topraklarda boyle yigitler bitmiyor nazimlar ahmetler sebahattin ler ezilenler oldukca zalimler oldukca direnenler olacak pir sultanlar kaypakkaya lar olacak mazlum un ahi daglari yakar Oy kirvem hallarimi boyle yaz dersimi marasi gazi yi kerbalayi Oy Oy efkarlandim
28 Temmuz 1943 yılında 33 yoksul kürt köylüsünün kaçakçı (!) diye,sorgulsuz sualsız katledilmesi üzerine,şiire döker bu katliamı..#AhmedArif
kirveyiz